ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > Yılmaz Tankut'un 2009 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine konuşması.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

2009 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, büyük mücadelelerle kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve dolayısıyla aziz milletimizin temsil edildiği en yüce makam olan Cumhurbaşkanlığı makamı, saygı duyduğumuz ve toplumumuzun da her kesimi tarafından saygı duyulması gereken bir makamdır. Çünkü bu makam, yaklaşık 300 küsur milyonluk bir nüfusla değişik coğrafyalarda bulunan Türk devlet ve topluluklarının gelişme ve ilerlemesinde örnek aldığı öncü bir makamdır ve İstiklal Savaşı'nın akabinde, sömürgeci, emperyalist güçlerin hegemonyasından kurtulmak isteyen ve bugün bağımsız birer dünya devleti olan yakın ve uzak coğrafyamızdaki Müslüman ve mazlum milletlerin de hâlâ umut kaynağı olan ve umut kaynağı olması gereken Türkiye Cumhuriyeti'nin temsil edildiği bir makamdır. O sebepledir ki böylesine önemli, böylesine büyük sorumlulukların üstlenildiği bir makamın olur olmaz şeylerle yıpratılması, tartışmaya açılması doğru değildir diye düşünüyor ve buna da gönlümüzün razı olmayacağını buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak işte böylesine yüce ve önemli bir makamdan da ister istemez beklentiler ve umutlar da olmaktadır. Birliğimizi ve haysiyetimizi temsil eden bu makamın elbette ki bazı olmazsa olmazları vardır, dikkat edilmesi gereken hususları ve özellikleri vardır. Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili bazı husus ve kaygılarımızı burada sizlerle ve aziz milletimizle paylaşmak istiyorum.

Az önce de önemini anlatmaya çalıştığım Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, dünya devletleri içerisinde ağırlığı ve ciddiyeti olan bir makam olması sebebiyle bu gerçeğe uygun bir yapı ve varlık içerisinde olmalıdır. Sözünü ettiğim varlık, elbette ki maddi zenginlik değildir. Bu konuya biraz sonra değinmeye çalışacağım, ancak şimdi yüksek müsaadelerinizle üzerinde durmak istediğim husus, bu makamı her türlü siyasi, sosyal ve ekonomik tartışmaların dışında tutması gereken Sayın Cumhurbaşkanının, bir yılı aşkın görevi süresince hâlen geçmişte mensubu olduğu siyasi partisinin etki alanından kurtulamamış olmasıdır, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının saygınlığını, ağırlığını ve ciddiyetini yanlış değerlendirmeler içerisine çekebilecek bazı davranış ve alışkanlıklardan bir türlü vazgeçememesidir.

Sayın milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz ekim ayı içerisinde 60'ıncı Frankfurt Kitap Fuarı'na katılmış ve maalesef orada Türkiye'yi suçlamayı kendisine görev edinmiş sözde aydın ve yazarların ülkemizi suçlamasına sessiz kalmanın ötesinde onlara hak veren ve âdeta geçmişinden utanan bir anlayış içerisinde ifadelerde bulunmuş idi. Türk kimliğinin haysiyet ve şerefini korumakla yükümlü olan devletin en üst makamının temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanı, orada yabancı bir dergiye mülakat vermiştir. Bu mülakatta, geride kalan süreci suçlayıcı ifadelerle geçmişte ayrımcılık yapıldığını söylemesi asla kabul edilebilir ve yakışan bir durum değildir. Oysa biz Cumhurbaşkanından kendi geçmişimizi şikâyet etmek yerine, açılışını yaptığı kitap fuarının alt katında açıkça sergilenen bölünmüş Türkiye haritalarına müdahale edecek cesaret ve iradeyi göstermesini beklerdik.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz aylarda millî maç bahanesiyle Ermenistan'ı ziyaret etmiştir. Bize göre hiçbir anlam ve kazancı olmayan bu ziyaret, ne yazık ki, bugün, uzun yıllar boyunca acımasızca ve alçakça diplomatlarımızı ve insanlarımızı şehit eden, iftira kampanyalarıyla ecdadımıza saldıran ve sövenlere fırsat ve cesaret kazandıran bir seyahat olmuştur. Öyle ki, devletin bir ve bütünlüğünün yanı sıra şan ve şerefini korumak için ant içmiş olan Sayın Cumhurbaşkanının bu davranış ve tavizkâr seyahatinin hemen akabinde, kendisine aydın süsü veren birtakım karanlık merkezlerin temsilcileri harekete geçmekte gecikmemişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bir yandan devasa sorun ve tehditlerle boğuşurken, kendilerini aydın olarak tanımlayan bir grubun Ermenilerden özür dilenmesi maksadıyla başlatmak istedikleri kampanya, yozlaşma ve çürümenin ulaştığı vahim durumu göstermesi bakımından çok ibret verici bir tablo olarak karşımızda durmaktadır.

Buradan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim hiç kimse ve devletle sonsuza kadar düşman olmak gibi bir anlayışın sahibi olmadığımızı, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum.

Devletler ve milletler arasındaki münasebetler elbette ki karşılıklı feragat, anlayış, fedakârlık ve menfaatler üzerine kuruludur ve bu anla-yışlar çerçevesinde de devam etmelidir. Ancak bu noktada, sözünü ettiğim ziyarete ilişkin olarak buradan Sayın Cumhurbaşkanına, Hükûmete ve dolayısıyla Dışişlerine sormak istiyorum: Bu ziyaretle Türkiye Cumhuriyeti devleti hangi menfaati elde etmiştir veya karşı taraf hangi fedakârlıkta, hangi feragatte bulunmuştur? Dahası, Erme-nistan, hâlâ, bizim kardeşimiz olan Azerbaycan topraklarını işgalden vaz mı geçmiştir? Azerbaycan top-rağı olan Karabağ'da acımasızca yaptıkları soykırımın hesabını verip, özür mü dilemişlerdir? Veya bu ziyaret neticesinde, Ermenistan, Türkiye'den toprak ve tazminat talepleriyle, sözde soykırım iddiaların-dan ve iftiralarından vaz mı geçmiştir?

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde Hakkâri'den bir heyeti kabullerinde bir kez daha bizleri şaşırtmış ve halkımızı, toplumumuzu da bir kez daha endişe içerisine düşürmüştür. Sayın Cumhurbaşkanının o kabulde "Burada söyleyemeyeceğim şeyleri de düşünüyorum. Hatta sizin de bana söylemek isteyip söyleyemediğiniz şeyleri biliyorum ve size katılıyorum" şeklindeki ifadeleri basınımızda yer almıştır.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin de ifade ettiği gibi, Çankaya Köşkü'nde söylenemeyecek şeyleri şimdilik düşünmek ve yetinmek durumunda kalan bir Cumhurbaşkanının, Hakkârili vatandaşlarımızın taleplerini daha onlar söylemeden anlayacak ferasete ulaşmış olması gerçekten de çok ilgi çekicidir.

Bizler de, buradan, Sayın Cumhurbaşkanının, Hakkârili vatandaşlarımız karşısında aklına gelen ancak bir türlü açıklayamadığı, ifade edemediği fikirlerini, düşüncelerini kamuoyuna ve toplumumuza açıklamasını bekliyor ve istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada tek başına iktidarının ikinci baharını yaşayan ve bu nedenle âdeta iktidar sarhoşluğu içerisinde ayakları yerden kesilen AKP Hükûmetinin çıkardığı yasaların onanması hususunda da muhalefette ve kamuoyunda meydana gelen kaygıları bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, göreve geldiği 28 Ağustos 2007'den 20 Ağustos 2008 tarihine kadarki bir yıllık dönemde Cumhurbaşkanlığına sunulan 116 kanundan 114'ünü onaylamış, 2'sini ise Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Ne yazık ki onadığı bu kanunlar içerisinde, bize göre ihanet yasaları olan, azınlık vakıflarının mal edinmesiyle, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması anlamına gelen yasalar da mevcuttur. Yine aynı dönemde 1.380 Bakanlar Kurulu kararından 1.360'ını kabul ederek Cumhurbaşkanlığı makamının AKP İktidarının noteri gibi çalışıyor görüntüsünü bozmadan seçici ve titiz bir anlayışı da ne yazık ki hâkim kılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, yine Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili olarak Köşk'e yönelik harcamalara da dikkat çekmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı maalesef seçildiği ilk günlerden itibaren Köşk'ü harcamalar konusunda tartışmaların içerisine çekmiştir. Başta da dediğim gibi bu makam her şeyin en iyisine layıktır ve öyle de olmalıdır ancak aziz milletimiz, toplumumuz kendi kaynaklarının israf edilmesine de razı değildir. Hele içinde bulunduğumuz ve bazılarına göre teğet geçen ama fakir halkımızı aile yuvasının, aile ocağının tam merkezinden, tam kalbinden vuran ve onlar için işsizlik, açlık, yoksulluk, ıstırap demek olan bu kriz sürecinde en başta Cumhurbaşkanlığı gibi makamların harcamalarına dikkat ederek vatandaşımızın çektiği sıkıntıya ortak ve örnek olması lazım gelir diye düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, hatırlanacağı üzere, 2008 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi bir öneki yıla göre yüzde 63 gibi çok yüksek bir oranda artırılmış ve 55.561.000 YTL olarak kabul edilmiş idi. Bu yüksek artışın Sayın Cumhurbaşkanının yeni göreve başlaması nedeniyle çeşitli ihtiyaçları karşılamada kullanılacağı o günlerde belirtilerek 2009 ve 2010 Cumhurbaşkanlığı bütçelerinin yüksek bir oranda artırılmayacağı öngörülmüştü. Dolayısıyla bu çerçevede 2009 yılı için yüzde 4'lük bir artışla 57.911.000 YTL olan 2010 yılı için de yüzde 6'lık bir artış ile 61.485.000 YTL olarak bütçe gider tahminleri yapılmış idi. Ancak bugün geçen yıla göre yüzde 25 yükseltilerek 2009 yılı için kabul edilen 69.300.000 YTL'lik Cumhurbaşkanlığı bütçesi geçtiğimiz dönem yapılan ileriye yönelik bütün projeksiyonlarla ve gider tahminleriyle âdeta alay eden bir bütçe olmuştur. Bırakınız 2009'u, 2010 yılı için bile tahmin edilen bütçe yaklaşık 8 milyon YTL fazlasıyla kabul edilmiştir ki bunu bizim anlayışla karşılamamız elbette ki mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak Köşk'ün 2009 bütçesi geçen yıl yüzde 63 artırılırken bu yıl da yüzde 25 artırılma cihetine gidilmiş ve yaklaşık 70 milyon YTL'ye yükseltilmiştir. İşçi, memur maaşlarına TÜİK'in özel marifetleriyle düşük gösterilen enflasyondan bile az zam verilirken, milletine örnek olması gereken makam sahiplerine her yıl olağanüstü artışlar sağlanması ne kadar doğrudur, bunu kamu vicdanına ve yüce milletimizin takdirine bırakıyoruz.

Milletin ve devletin temsil edildiği makamların israfla anılır olması hiç de hoş olmamaktadır. Yüce dinimiz İslam ve Sevgili Peygamberimiz israfın her türlüsüne karşı çıkmış, bu hususta uyarılarda bulunmuş, hatta israfı haramla eş değer tutmuştur, açlar varken tok yatanların bizden olmadığını bildirmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanının bu konuları bizlerden çok daha iyi bildiği hepinizin malumudur. Bu gerçeklere rağmen bugün yaşanan ekonomik kriz içinde vatandaşlarımızın tek tek işini, ekmeğini kaybettiği, iflas ettiği ve hiç arzu etmediğimiz intiharlara yöneldiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamını israf içinde görmek bizleri derinden üzmekte ve kaygılandırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, her türlü tartışmanın üstünde olması gereken bu makama yönelik kaygılarımız bilinmelidir ki her türlü siyasetin de üzerindedir ve eleştirmemiz bu çerçevede değerlendirilmeli diyorum.

Sözlerime son verirken, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin var olan ekonomik krizin ve bu krizle beraber yaşanan ülke gerçeklerinin, yani işçinin, memurun, esnafın, çiftçinin, dul ve yetimin, evsiz ve barksızların da ıstıraplarını dikkate alarak değerlendirilmesini temenni ediyor, 2009 yılı bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

,